Türkiye işçi sınıfı ve devrimci sınıf çalışması
Fotoğraf: Envato
Türkiye’nin ekonomik-sosyal gelişmesini ve özel olarak da işçi sınıfının gelişmesi, günümüz koşullarındaki yapısı, bileşimi, mücadele ve örgütlenme düzeyini konu edinen kapsamlı bir irdeleme, yayınlarımızın önceki sayılarından birinde yer almıştı. TÜİK’in son on yıllık aralıktaki “Hane Halkı Anketleri”, TÜSİAD ve Merkez Bankası’nın derlediği ‘ekonomik veriler’ ile İstanbul başta olmak üzere başlıca işçi yoğun kentleri ve emekçi semtlerindeki durumu ele alan analizlerden yola çıkan o makalede, bu gelişme ve değişimin bazı önemli sonuçları şöyle özetlenmişti: Sanayi işçileri 3 ila 500 ve daha fazla işçi çalıştıran işletmelerde, yüksek nitelikli işgücü ve “beyaz yakalılar” kategorisinde sayılanlar finansal alanda, ulaştırma-haberleşme-telekomünikasyon sektörlerinde, vasıfsız işgücünü oluşturanlar küçük işletmelerde yoğunlaşmışlardır. İşletmelerin %98.89’i küçük ve ortaboy işletmedir. Bunların %95-96’sı 1 ile 9 kişi çalıştıran “mikro işletme”dir. 500’ün üzerinde kişi çalıştıran büyük işletmeler, tüm işletmelerin %0,11 gibi küçük bir oranını oluşturmalarına rağmen ülke ekonomisinin %40’lık bölümünü çekip çeviriyorlar. TÜİK’in 2013 verileri, bu durumun esas olarak devam ettiğini gösteriyor. Buna göre; 2013 yılı itibarıyla 25.5 milyon “çalışan“ bulunuyor. Bunların %23.6’sı(6.015 bin) tarım işçileri içinde olmak üzere tarımda; %19.4’ü sanayide(4.956 bin); %7’si(1.782 bin) inşaatta çalışan işçilerden; ve %50’si(12.771 bin) hizmetler alanındaki emekçilerden oluşuyor. Bir parantezle hemen belirtelim ki, hizmetler alanında çalışanların oldukça önemli bir kesimini de üretken emekçiler oluşturuyor. Taşıma, ulaşım, iletişim, sağlık ve eğitim emekçilerinin küçümsenemez bölümü bu durumdadır. Bu verilerden hareketle imalat sanayinde istihdam edilenlerin %31,7 oranında olduğu, yine TÜİK verileriyle sabittir. İmalat sanayi işletmelerinin yalnızca % 0.4’ünü oluşturan(2013) büyük ölçekli firmalar istihdamın %34.3’ünü gerçekleştirip toplam cironun %54’ünü ellerinde tutmaktadırlar.
GENÇLEŞEN VE MÜCADELE EĞİLİMİ YÜKSEK BİR SINIF
Aynı kurumların verilerine göre, işgücü yaşı giderek gençleşmektedir. İstihdam edilen işgücünün üçte ikisi 35 ve altı yaş gruplarında; 5.5 milyonu 15-24 yaş grubundadır. %80’nine yakını il ve ilçe doğumlu olup işgücünün kentli karakteri giderek güçlenmektedir. Geçici ve taşeron işçiler başta olmak üzere ve işsiz kesimlerin önemli bir bölümünün köy ile ilişkileri, ‘bir güvence’ de oluşturmak üzere daha güçlüdür. Üçte birinin Kürt kökenli olduğu yönünde yaygın bir kabul vardır. İmalat sanayi firmalarının %50.2’si Marmara bölgesinde yoğunlaşmıştır. İstanbul, İzmit, Bursa, Gebze, İzmir, Adana, Antep işçilerin en yoğun olarak toplandıkları kentlerin başında geliyor. Kadın emek gücü, önceki yıllarla kıyas götürmez oranda yükselmiştir. Eve iş verme ile kapitalist üretimin ev içine dek genişlemesi günümüzde çok daha belirgindir. Ülkenin diğer önemli kentlerinde de özellikle organize sanayi bölgeleri üzerinden belirli işçi-emekçi yoğun bölgeler oluşmuş; yanısıra kırdan kente nüfus göçüyle çok büyük emekçi yığılmasının bulunduğu emekçi semt ve mahalleleri oluşmuştur. Türkiye, kayıt dışı çalışmanın yaygın (%47.5), sosyal güvencelerden yararlanma oranının düşük, çalışma koşullarının esnek ve ağır, ücret ve maaşların düşük olduğu bir ülkedir. İşsizlik son otuz yıllık süreçte %8 ile %15.5 arasında değişkenlik göstermiştir. Kayıt dışı çalışma oranı düzenli bir işi olmayanlar arasında, ve küçük çaplı özel sektör işletmelerinde çok daha yüksektir. Fabrika ve atölyelerde kayıtlı-kayıtsız; ‘kadrolu’-taşeron ve geçici işçilerin bir arada çalıştırılması uygulaması giderek yaygınlaşmaktadır. Çalışma sürelerinin “esnekleştirilmesi”yle birlikte fazla çalışma/çalışma sürelerinin mutlak olarak artırılması eğilimi artmıştır. Proletarya-burjuvazi çelişkisi yalnızca üretim sürecinin mekan-araç vb ilişkisi içinde değil; coğrafi ve demografik farklılaşmalarla da çok daha belirgin ve keskindir. “Saraylar“-“külübeler“ ayrımı çok daha belirginleşmiştir.
NASIL BİR ÇALIŞMA?
İşçi sınıfının toplumsal konumu ve üretimdeki yerine ilişkin eklenebilecek başka tür durum belirleyenleri kuşkusuz vardır. Ama, sınıf içinde devrimci çalışmanın öncelikleri ve zorunlu gerekleri yönünden yapılacakların; yapılması mutlak gereklilik gösterenlerin belirlenebilmesi için bu kadarı da yeterince ipuçları sunmaktadır. Örneğin şunlar oldukça belirgindir: işçi sınıfımız genç bir işçi sınıfıdır. Son yıllarda net olarak ve yaygınca görüldüğü üzere genç işçiler, ücret, sendika, sosyal haklar ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi mücadelesinin başında yürüyorlar. Makaleyi uzatmamak için burada aktarmadığımız veriler, eskisinden farklı olarak işçilerin eğitim düzeyinin yükseldiğini; meslek lisesi ya da aynı düzeydeki öğretim kurumlarını bitirenlerin giderek çoğunluk oluşturduğunu gösteriyor. Kentlere nüfus göçünün sonuçlarından biri de, Kürt kökenli işçi sayısındaki artıştır. Kadın emek gücü, kamu işletmeleri ve kurumları da dikkate alındığında, özellikle de tekstil, sağlık, eğitim, ve özel sektörde yaygın olarak kullanılıyor. Eve iş verme, parça başı iş üzerinden olanıyla birlikte kadın işçi sayısı oldukça yükselmiştir. Sermayenin merkezileşmesi ve yoğunlaşmasının bir sonucu olarak, belirli bölgelerde ve kentlerde işçi yoğun merkezler ortaya çıkmış; fabrika-sanayi bölgeleri oluşmuş; işçi-emekçi semtleri zengin yaşam bölgelerinden çok daha belirgin şekilde ayrışmışlardır. Bütün bunlar, işçilerin kendi talep ve çıkarları başta olmak üzere ezilen tüm toplumsal kesimlerin talepleri için mücadele potansiyeline işaret ediyor.
Şöyle de denebilir: Devrimci sınıf çalışmasının olanakları genişlemiştir. Çalışmanın yoğunlaştırılması gereken ‘merkezler’ nesnel olarak daha fazla belirginlik kazanmıştır. Büyük sanayi-imalat işletmeleri önemini korurken, küçük ve orta boy işletmelerin yaygınlaşmasıyla işçilerin toplumsal yaşamdaki yerleri, rolleri ve etkileri artmış; işçi mücadelesinin, düne göre bugün çok daha fazla karşılık bulacağı toplumsal koşullar ortaya çıkmıştır. Bu, sınıf içindeki devrimci çalışmanın; sınıfın en bilinçli, en fedekar, en ileri kesimlerinin partide; en ileri görevleri üstlenmek üzere örgütlenmeleri için koşulların da olgunlaşması demektir. Sınıfın mücadele ve örgütlenme düzeyinin geriliği ciddi bir engel oluşturmasına; ve mücadele ve örgütlenme deneyimi yönünden daha birikimli oldukları halde, büyük sanayi işletmeleri işçilerinin kazanımlarını kaybetmemek adına nispeten geri durmalarına rağmen, bu durum değişmez; engeller aşılmaz değildir. İleri işçilerin sınıfın ve emekçilerin öteki kesimleriyle ilişkilerinin ‘doğallığı içinde’ bu engelin aşılması çabasındaki ısrar sonuç alıcı olacaktır. İşçi sınıfı ve emekçilerin birden fazla ulus ve ulusal topluluk kökeninden gelmeleri; farklı dil, kültür ve geleneksel anlayışlara sahip olmaları; buralardan kaynaklanan belirli talepleri sınıfın ortak ve temel talepleriyle birleştirmede zorluk çekmeleri; kadın işçi ve emekçinin kadın olmaktan kaynaklanan-çocuklarla ilişkili olanları da içinde olmak üzere-taleplerinin özel ve özgün öneminin yeterince dikkate alınmaması gibi sorunların da nedenlediği çalışma ve sonuç alma zorluklarının aşılması için, içerik ve kapsamı daha da zenginleştirilmiş, belirginleştirilmiş somut talepler etrafındaki bir çalışma büyük önem kazanmıştır.
- Sorun yoksa, telaş niye? 31 Ekim 2024 06:54
- Çürümenin toplumsallığı ve çürüyeni yönetme politikası 24 Ekim 2024 12:47
- İktidarın ekonomi kriterleri 26 Eylül 2024 05:56
- Vicdansızlık! 19 Eylül 2024 05:15
- Derin ve lağımlı bataklık! 12 Eylül 2024 05:58
- Sağın gücü ve işçilerin ‘kör noktası’ 05 Eylül 2024 05:28
- Malazgirt, Bahçeli, HÜDA PAR vs. 29 Ağustos 2024 05:40
- Kararlı saldırı, mızmız muhalefet! 22 Ağustos 2024 04:51
- Çark dönerken preste ezilmek, ateşte erimek! 15 Ağustos 2024 05:18
- İsrail’e ve gerici savaşlara barikat örmek! 08 Ağustos 2024 05:00
- Savaş politikaları ve büyüyen tehdit! 01 Ağustos 2024 05:39
- Bölünmüşlüğün güçsüzlüğü 25 Temmuz 2024 05:30